Kahve Kültürü

Kahve Kültürü

Günümüzde tüm Dünyada bağımlılık haline gelen kahve, sosyal hayatımızın vazgeçilmez içeceklerinden biri oldu. Kahve, tanelerin çekirdek kısmı kavrulup toz haline getirilerek ve sıcak su ile karıştırılarak hazırlanan bir içecektir.

Açıklama

Kahvenin Keşfi ve Kökeni
Kahvenin keşfine dair çeşitli rivayetler mevcuttur. Bu rivayetler birbirinden farklı olsa da keşfedenlerin sufi oluşu ve bölgenin Yemen ya da Habeşistan oluşu ortak nokta olarak görülüyor. Kahvenin “sindirimi kolaylaştıran” ve “uyku açıcı” etkisi, onu, keşfedenler için vazgeçilmez bir içecek haline getirdi. Sözünü ettiğimiz rivayetlere göre kahve ilk olarak sufilerin gece “zikir” ayinleri sırasında dinç kalmalarını sağlamak amacıyla kullanıldı. Kahvenin Osmanlı Topraklarına Gelişi Osmanlı topraklarına gelişine dair çeşitli tarihler verilse de araştırmacılar genelde 1554 tarihinde birleşirler. Peçevi’ye göre; “1554 yılına gelinceye kadar başkent İstanbul’da ve kesinlikle bütün Rum-ili’nde (Anadolu) kahve ve kahvehane yoktu. 1554 yılının başlarında Halep’ten Hakem adlı bir esnaf ile Şam’dan Şems adlı kibar bir kişi gelip Tahtakale’de açtıkları birer büyük dükkanda kahve satmaya başladılar.Bu yaygın olarak kabul edilse de Osmanlı Devleti’nin 1517 gibi erken bir tarihte Mısır’ı ve Arap ülkelerini ele geçirdiğini düşünürsek, buralarda sosyal, kültürel ve ekonomik hayatın bir unsuru olan kahveyi 1554’e kadar tanımadığı şeklindeki yaklaşım pek gerçekçi değildir.


 

Kahvenin İlgi Görme Sebebi
İnsanlar var oluşundan itibaren sosyal bir varlık olarak sosyalleşebileceği araçlara ve mekanlara ihtiyaç duydular. Kahve, Osmanlı toplumunda bu arzuyu gerçek kılan en uygun araç, kahvehane de en uygun mekandı. Zaten kahve ve kahvehane Osmanlı toplumunun gelir durumuna göre lüks bir aktivite değildi. Peçevi’ye göre, “Ahbap toplantıları yapmak için büyük paralar harcayarak ziyafetler çeken kimseler, artık bu masraftan kurtulup bir iki akçe kahve parası vermekle toplantı safasını sürmeye başladılar.” Görüldüğü gibi kahvehane ekonomik olarak uygun bir fiyata sosyalleşme imkanı sunuyordu. Bu yönüyle de toplumun tüm sosyoekonomik kesimlerinden insanların kolaylıkla ulaşabildikleri bir aktiviteydi. Sonuç olarak kahvehane ucuz, pratik ve yeni bir mekandı.


 

Bir Hikaye
Kahve ile ilgili en eski hikaye ise 17. yüzyılda Sorborne’de İlahiyat Profesörü olan Antonius Nairone tarafından derlenen, 850 yılında Yemen’de yaşamış Kaldi isimli bir keçi çobanına aittir. Kaldi’nin keçileri bir gece aniden koşup oynamaya başlarlar. Gözleri kıpkırmızı olmuştur. Kaldi, bir türlü keçileri neyin bu hale getirdiğini çözemez. Akıl almak için tekkesine gidip, durumu dervişlere anlatır. Dervişler keçileri takip etmek gerektiğini söylerler. Keçilerin koruluğun birinin içinde boyları 1,8 metre ile 3,5 metre arasında çalılara benzeyen bitkileri yediklerini görürler. Bitkilerin ne olduğunu anlamak için biraz yanlarına alıp tekkeye geri dönerler. Devişler, tekkede çiçeği incelerken içindeki sert çekirdekleri meyveleri fark ederler. Derken, nasıl oldu bilinmez, dervişlerden biri bu çekirdeklerin üzerine kaynamış su döker. Bu sıvıyı içenler kendilerini büyülenmiş gibi hissederler. Her tarafları uyuşmaya başlar önce. Terlerler. Ama bir süre sonra dinçleşirler. Keyifleri yerine gelir. Kendilerini iyi hissederler. Dervişler bundan sonra sabah namazına kalktıklarında uykularını açmak için bu tohumların suyunu içmeye başlarlar. Bu sıvıya da “uyandıran”, “dinçleştiren” anlamında “kahveh” derler.